KIYAS

irmez ama demirin değerini artırır çünkü artık demir de bir yönüyle hatta bir kaç yönüyle altına benzemektedir. Altınla boy ölçüşmektedir. Daha az değerli olanın değersizliğini vurgulamaya çalıştığımız bu çeşit kıyasta genelde farklılıklar üzerinde durulur ve bu yüzden benzerlikler gözden kaçar. İşte o gözden kaçırdığımız benzerlikler alttan alttan değersiz olanın bir yönüyle değerli olanın seviyesine çıktığı mesajını verir. Böyle bir kıyaslama tam tersi bir durumun pekiştirilmesine neden olur.
Mesela bir terör örgütü başkanını, bir ulusun kurtarıcısıyla kıyaslarsanız aradaki farklılıkları ortaya koymanız ulusun kurtarıcısına belki değerinden bir şey kaybettirmez ama o toplum düşmanı bebek katili bölücü başına bir değer yüklemiş, doğrudan değerli olanın seviyesine çıkarmış olursunuz. Toplum düşmanı hain kişi ne yapmıştır da bu mertebeye erişmiştir? Yaptıklarıyla, söyledikleriyle, düşünceleriyle, düşüncelerini eyleme geçiriş biçimiyle nasıl olmuş da bir ulusun kurtarıcısının yanında adı anılır olmuştur? O iki ismi biz yan yana getirmedik mi? Birinin değerini düşürmeye çalışırken, yaptığımız kıyas yüzünden değerini yükseltmedik mi?
Bir de bu olayın kişi ve kişilik hakları boyutu var. Acaba kıyas yaptığımız kişiler bu şekilde kıyaslanmaktan hoşlanır mıydı? İki insan da isimlerinin birbirinin yanında anılmasını ister miydi?Çoğu zaman ölülerle diriler arsında yapılır bu iş. Ama unutulmamalıdır ki bunun ne ölüye ne de diriye faydası vardır… Kişileri kıyaslamak etik olmayan, çirkin bir değerlendirme biçimidir. Ama toplumumuzun en büyük hastalıklarından biridir. Anne babalar çocuklarını kardeşleri ve komşu çocuklarıyla kıyaslamayı, firma yöneticileri çalışanlarını hem kendi aralarında hem de rakip firmanın elemanlarıyla kıyaslamayı, öğrenciler okuldaki öğretmenlerini dershanedekilerle kıyaslamayı, millet günümüzün devlet başkanlarını geçmiştekilerle kıyaslamayı, eşler karı kocalarını hemcinsleriyle kıyaslamayı pek severler. Peki ne zaman başlar bu karşılaştırma kıyaslama hastalığı. Daha anne karnındaken. Bu daha büyük daha ağır daha hareketli vb. Doğduktan sonra bu daha sevimli bu daha şeker bu daha sessiz vb. yürümeye başlaması yemesi içmesi konuşması... herşeyi karşılaştırılır zavallı insan yavrusunun. Bu durum ölene kadar devam eder. Hatta öldükten sonra bile. Peki kıyaslayarak veya karşılaştırarak ne demiş oluruz? "Seni böyle kabul etmiyorum-Seni bu şekilde sevmiyorum- Seni bu durumda istemiyorum-Böyle iyi değilsin-Seni beğenmiyorum..." Çünkü kıyaslamak reddetmektir. Kıyaslanan kişide özgüven eksikliği ve kıskançlık yaratır. Hatta kişinin kıyaslandığı kişiye karşı nefret duymasına neden olur. İnsanoğlu doğduğu günden beri kıyaslanan olarak yaşaya yaşaya günün birinde kıyaslama işinin nesnesi olmaktan çıkıp öznesi haline gelir. Öyle bir zaman gelir ki etrafındaki insanları kıyaslayan birey bundan sıkılarak kendine yönelir ve kendini kendisi ve başkalarıyla karşılaştırmaya başlar. Kendini başkalarıyla kıyaslamak, kişinin insanlarla olan ilişkilerini bozar. Dostluk ve arkadaşlık bağlarını zedeler. İnsanlar tarafından dışlanmasına yalnız kalmasına neden olur. Kıyaslama yaparken bireyin kendini hep yüksekte görmesi "Kendini beğenmiş, narsist, bencil, ego düşkünü, cüretkar, kibirli..." biri olup çıkmasına sebep olabilir. Buna karşın kendisini başarısız ve alçakta görmesi "Özgüveni düşük, benlik saygısını yitirmiş, utangaç, çekingen, korkak, ezik, bağımlı, kıskanç, aşağılık kompleksine kapılmış..." bir kişilik olarak hayatına devam etmesine yol açabilir.
İnsanlar kıyaslama yaparken çok acımasız ve düşüncesiz olabilirler. Kıyas yapmayı iyi bilirler fakat bunu yaparken kendilerine ve karşılarındaki insana zarar verdiklerini asla bilmezler… Acaba kaçımız bunun farkındayız? En basit iş gibi görünse de kıyas aslında doğru yapılmadığında büyük yanılgılara, yanlış mesajların iletilmesine neden olur. Bu konuda daha duyarlı daha dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder