6 Ağustos 2013 Salı

SANA ÖMRÜMÜ VERDİM!

SANA ÖMRÜMÜ VERDİM!
Vermeseydin!
İnsanoğlu çiğ süt emmiştir, nankörün önde gidenidir. Ömür sana verilmiş, neden başkasına veriyorsun ki? Birine ömrünü vereceğine, biriyle ömrünü paylaş...
Sanırım sosyal öğrenmelerimiz neden oluyor bu yanlışı yapmamıza. Alışmışız bir kere ömrümüzü vermeye, başkasının hayatını yaşamaya, kendimiz olmamaya… Hiç düşünmeyiz fedakarlık yaparken, kendimizi ateşe atarken, özellikle de sevdiklerimiz uğruna canımızı verirken. Matematiğimiz de kıttır bu noktada: Hiç hesaplayamayız bir gün o fedakarlık yaptıklarımızın bize nankörlükle karşılık verebileceğini, hatta hesap sorabileceğini. Fedakarlığımızın ölçüsü de yoktur bizim. Her koşulda, her şekilde, her defasında, her zaman yaparız fedakarlığımızı. Gözümüzü bile kırpmadan. Bilmeyiz hayatın bize verildiğini, dilediğimiz gibi harcayabileceğimizi, paylaşabileceğimizi… Etrafımız hayatını yaşayanlarla değil feda edenlerle dolu olduğundan, ömrünü tüketen, ömrünü çürüten, ömrünü verenleri gördükçe dinledikçe biz de ömür paylaşmayı yanlış bir şey zannederiz. Ömür paylaşmak mı? O da ne? Bu konuda hiç bir fikri olmayan insanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur… Marifet ömür tüketmekte, bir ömrü feda etmekte değil, onu en güzel şekilde paylaşmakta. Bu paylaşımdan kendimiz ve toplum adına fayda bulmakta, dünya ve insanlık için iyi, güzel, doğru ne varsa ortaya koymakta...